Spring Rulez!

Merhaba herkese!

   Uzun bir aradan sonra ancak kendimi bilgisayar başında buldum yazmak için. Ama dopdolu bir yazı olacak, malzemem çok bugün, arayı kapatmak istercesine. :) Öncelikle dün akşam izlediğim bir film tavsiyesiyle başlayım yazıma. İsmi City of God (Tanrı Kent). Orijinal ismi değil bu, Portekizce bir film. Brezilya'da geçiyor. Burada birçok film tavsiyesi verdim; ama beni en çok etkileyenlerden birisi açık ara bu filmdir. Gerçek bir olayın hikayesini anlattığı için de olabilir. IMDB bilgileri için buraya tıklayabilirsiniz. Aslında acıklı bir hikayesi olan filmin eğlenceli soundtrackleri vardı. Onlardan en beğendiğim yazının arkasında çalsın. Dinlemek için de buraya tıklayabilirsiniz.



    Aslında yazının teması bahar diyebilirim. Ben de baharın gelişini okulumda bu güzel ağaçlarla, üzerimden attığım kalın kabanların yerini alan mevsimliklerle ve Nike Dunk Sky High'larımla kutluyorum! Bu yazının outfitsel olarak bel kemiğini de bu ayakkabılar oluşturmakta. :)

  Ayakkabılar dışındaki kilit öge de üzerimdeki panço. Yeri geldiğinde daha şık durumlar için ya da artık bu sezon görmeye daha da alıştığımız spor/şık karışık durumları kurtarmak için bire bir. Mod Plaza'dan aldığım bu pançoyu ben bir clutch'la tamamladım. Bu spor/şık tarzın etrafta daha çok görülmesi benim gibi "aynı gün içinde hem öyle, hem böyle"cilerin işine yaradı en çok. :)






    Benim fotoğraflarımda ayakkabılarım güneşten parladığı için modelin kendini çok belli edememiş; ama tabii güneşin tepemizde olmasından hiç şikayetçi değilim. Zaten bu sneaker'ların o kadar çok renk ve modeli var ki, bir tanesine bakmak yetmez bile. O yüzden beğendiğim desen ve renklerde birkaç görselini daha paylaştım.




   Bu sırada, henüz tüm Nike mağazalarında yok maalesef bu model. Bir de, çok geniş bir renk kartelası olduğundan bütün renkleri bir mağazada görmek mümkün olmuyor maalesef. O yüzden Nike mağazaları haricinde de farklı renklerini başka yerlerde bulabilirsiniz. Mesela Foot Locker'larda. Ben tercihimi beyazdan yana kullandım, bence daha asil durmuş bu renkte.

   Son olarak, hava bu kadar güzelken evde durmaya kıyamazdım, yine kendimi Karaköy'de buldum. Karaköycü'ler için artık eski bile sayılabilecek mekan Karabatak'ın Julius Meinl kahvelerinin lezzeti zaten tescillenmiş durumda. Ama benim yeni yeme fırsatı bulduğum tostu benim gibi şarküteri tarzı tost severler için efsanevi! Çünkü diğer yerlerden farklı olarak içine pesto ve zeytin ezmesi de koyuyorlar. Çok da doyurucu. Yalnız mekanın kalabalığından ötürü servis ve hizmet biraz zayıf durumda.



   Daha sonraki durağımız ise Karaköy'ün mütevazi mekanı Muhit oldu. Bence Karabatak'a göre çok daha sempatik ve sıcak. Bunun sebebi güleryüzlü ve sıcakkanlı bir şekilde ağırlanmamız ya da türk kahvesi ile gelen ve beni çocukluğuma götrüen leblebi şekerleri de olabilir, bilemiyorum. :)

Herkese mutlu haftalar!


2 comments :