Red Blooded Woman: "Bu Sefer Rengarenk!"

Selam!
   
   Yılbaşı gecesi, eğlence öncesi evde takılırken bir film izleyim dedim. Baktım, baktım, yeni bir şey bulamadım, bari Milk'i izleyim dedim. Daha önce izlemiştim; ama ordan, burdan, bölük pörçüktü hep. Belli sahneler var aklıma; ama filmin tamamını hatırlayamıyorum falan. Neyse, izledim; sonra oturdum, iki saat kurdum, düşündüm kafamda; "Harvey Milk neler yapmış, nasıl yani ya?" diyerek? Kafamın içinde filme dair pek çok soru ve heyecan var; ama bundan da öte Harvey Milk'e imrendim, mutlu oldum ve bana da ilham verdi, umut, heyecan verdi her şey için. Sonra da zaten içimden gökkuşağı gibi giyinmekten başka bir şey gelmedi. Siz okurken de, buradan enstrumantal bir versiyonunu paylaşıyorum. Kafanız dinlensin, mutlu etsin.






   Gökkuşağı falan diyince ilk aklıma gelen hırkam, fotoğrafta ilk gözünüze çarpan rengarenk şey. Bu renk karmaşasındaki her detayı aşağıda ayrıntılı anlatacağım zaten; ama genel bakışı bile eğlenceli değil mi?


   Fotoğraftaki krem, yine Bath&Body Works'ün "Black Amethyst" aroması. Yoğun, hafiften acılı gibi, çiçek kokuyor. Bununla beraber Tom Ford'un Black Orchid'ini sıktım. Sanki ikisi birbiri için yaratılmış. Müthiş uyumlu kokular. Yalnız Black Orchid biraz ağır ve bol baharatlı geliyor pek çok insana ama bir defa kullanmaya başlayınca bağımlılık yaratıyor sanki.  Bir de, kullandığım en kalıcı parfüm.


Sırada ojeler var. Bugünün ojesi makyajını döver. Kıyafetlerim yeşil ve mavi ağırlıklı olduğundan ojeyi mavi, makyajı yeşil yapmaya karar verdim; tabii yine saks mavisi rimel kullanarak. Önce mavi frenchimi anlatayım. Bu olay benim birbirine yakıştırdığım her türlü renk ile yaptığım bir güzellik. Bir normal ve bir de ekstra parlak - metalik ojeyle yaptım bu sefer. Önce açık tonu sürdüm, üzerine Pastel - Matte sürüp matlaştırdım. Biraz kurumasını bekleyip (Pastel -Matte hemen kurumasına yardımcı oluyor zaten.) üzerine de metalik lacivert ojeyi çekiverdim incecik. Bu sırada alt katmandaki açık maviyi tek kat sürüyorum, siz de açık renkleri matlaştırıken tek kat sürün; uzun ömürlü oluyor bu sayede, kolay kolay soyulmuyor. (Ama bordo gibi koyu renklerde yine iki kata devam.) Benim favorim bu iki renktir french ojede, her zaman. Eskiden klasik beyazlı french yapardım. O da iyi, hoş tabii. Elleri zarif, tertemiz gösteriyor; ama bıktım açıkçası. Yeri geldiğinde onu da hala uygularım; ama başka koyu renklerle de o ayarda şık frenchler kullanıyorum çoğu zaman.

    Bu sırada ellerime oje sürmeden bir yarım saat kadar önce Body Shop'un kenevirli el kremini sürüyorum. Kremin emilimini beklemezsem oje dalga dalga oluyor, çok kat sürmek gerekiyor. Bir de; bu krem Body Shop el kremleri arasında en güzel nemlendireni; ama maalesef de en kötü kokanı. O yüzden evden yakın zamanda çıkmayacaksanız sürün, benden söylemesi. :)



     Makyaja gelince, göz kapağıma açık renk bir far sürdüm, daha aydınlık görünmesi için de; özellikle gözümün iç kısımlarına (adını bilemedim o kısmın, burna en yakın iç tarafı.) parlak bir gri kalem sürdüm, boyadım demek daha doğru olur sanırım. Sonra da, saç tacımın ve küpemin içindeki aynı yeşilden göz kalemi çektim. (Saçınızda taç, kulağınızda büyük küpe falan varsa göz kaleminizi kıyafetten çok, bu aksesuarlara uydurmakta fayda var, yüz hatları daha belirginleşiyor.) En son olarak da saks mavisi rimelimi sürdüm.

    Kıyafetimde çok fazla pembe detay olduğu için biraz pembe allık da sürdüm. Bir de yine Nivea - Çilek aromalı dudak nemlendiricisi; bitti, gitti.





Şimdi, bugün bu kadar renkli olunca artık boynuma, elime koluma biraz az takayım dedim. Sadece küçük bir kolye takarak değişiklik yapabildim ama. Kolyem, küçücük pembe taşlı altın zincirli bir kolye. Her yerde gördüklerimizden. Hatta hemen herkeste ayrı bir rengi vardır kesin. İşte, benimki çok uçuk pembe. Beyaz siyah, gri, ne giyersen giy uyumlu oluyor.

    Eteğimi bu yaz Atlas Pasajı'ndan aldım. Ama tamamen başka boyda ve çan şeklinde gelen bir etekti. Kesip biçip istediğim forma soktum sonunda. Gömleğimi de kendi mağazamızdan almıştım, seneler evvel. Aslında şu taytların üzerine falan, tunik gibi giyilen uzun gömleklerden. Dümdüz, lacivert bir gömlek. Lazım bu tarz gömleklerin birkaç ana renginden hep, bazen kafam duruyor "Nasıl yapsam şimdi?" diye, orada devreye giriveriyorlar.




















 

Hırkamın fotoğrafını da ayrıca koymak istedim.

    Hırka için, "Dünya tatlısı, ayy çook şeker" gibi sıfatlar sarfedesim geliyor. Bu hırkayı yine kendi mağazamızdan almıştım. Daha doğrusu, annem ve babamla beraber toptan alışveriş için firmaları gezerken bu hırkanın numunesine yapıştım. O zaman babama "Hemen alayım!" diye o kadar yalvardım ki; babam da rica etmişti firmadan, fabrikadan bir tane getirmişlerdi benim istediğim renkten. Oturup baya bir zaman beklemiştim getirmelerini. Ama değdi! Her düğmesi ayrı bir renk, kolları bambaşka, rengarenk. Sonra da dayanamayıp mağazaya gelince bir de grisini aldım. :)




   Bir de, atkımdan bahsedeyim burda. Bu atkı çok kalın, yani eni çok geniş. Boyu da çok uzun. Bazen aşırı sıcak tutuyor; üç sene önce Snow Break'e giderken Accesorize'dan almıştım zaten. Ama incecik şalları boynuma dolamayı çok sevemedim ben. Ne kadar kalın, o kadar güzel gibi sanki. Rengi de çok güzel, her türlü kaban rengini sevimlileştiriyor, kışın grisini kışkışlıyor.





    Yukardaki tacımı ve baykuşlu küpelerimi de Accesorize'dan aldım. Küpeler bu senenin. Ama taç eskiden kalma. Aynı marka olmasının avantajı olarak aynı materyali, aynı renklerle yakalamış oldum farklı senelerde de olsa. O, baykuşlunun arkasındaki adamcıklı küpem de hediye. Kaz Dağları'ndan gelme, el yapımı. Pek özel benim için.




    Bileklerim az ama öz takılarla bezeli. Sol kolumdaki kelepçe geçen senenin Mango'su. Saat ise annemin  hediyesi yine. Altın sarısı kadranlı, kahverengi yılan derili. Pabuçlarımla yakın tonda ve yapıda kordonu. Yüzüğümü de Alaçatı pazarından almıştım bu yaz. Mika gibi, plastik gibi. Bütün detaylar tam yaz mevsimi, yazıyı yazdıkça yaz gelsin istiyorum. 





    Son olarak, pabuçlarım geçen senenin Hotiç'i. On sene giysem bıkmayacağım bir bot. Gördüğüm gün aldım, bir kere bile düşünmeden, "Ay acaba şurası şöyle mi olsa?" falan gibi bir cümle kurmaksızın. Eskidikçe daha çok beğenir oldum bir de, Haluk Bilginer gibi. 

Yakın zamanda tekrar görüşmek üzere! :)

No comments :

Post a Comment