Dosya: Casual Friday!

Haftanın -bence- en güzel öğleden sonrasından herkese merhaba!

    Yılbaşı geldi geçti, bizim finaller falan derken iyice günler, aylar şaştı. Hepimizde bir atalet... O yüzden ben de bugünkü yazı akışımı biraz değiştireyim istedim. Hem ortam değişikliği yaratmış olurum, hepimize daha iyi gelir.

    Ama ondan önce bir video izlemenizi rica ediyorum. Rihanna'nın Victoria's Secret defilesindeki "Diamond"ını. (Buradan izleyebilirsiniz.) Muhtemelen pek çoğunuz izlemiştir zaten; ama ben defalarca izlesem de doyamadım ki ben çok az şarkısını bilir ve çok az severim. Bu şarkıdan da ilk başta nefret etmiştim; ta ki bu şovu izleyene kadar. Çünkü, ortada o kadar güzel model varken enerjisi, ışığı öyle bir etkiledi ki beni, televizyona kitlendim. Giydiklerini ne kadar yazsam yetmez, bayıldım. Gözlüğüne, elbisesine, saçına, başına... O yüzden mutlaka izleyin videoyu; bir daha, bir daha...

    Hamiş: Ayrıca bir de podyumda catwalk yapmış ki... O videoya da buradan ulaşabilirisiniz. 3.20'den  sonraki kısım bahsettiğim. Adriana Lima'nın, Justin Bieber'ın ağzını açık bırakmış.

    Şimdi, dedim ya biraz akışı değiştireceğim bu yazı için diye, biraz ordan burdan olacak fotoğraflar, yazının konusu falan. Daha spontane bir şey yapmak istedim. Öyle de oldu, bir fikir üzerine yola çıktık, günün sonunda Cem Yılmaz'ın filmine gidip döndük.




    Farklı farklı şeylerden bahsedeceğim, evet; ama tabii ki giydiğim kuşandığım da yazının alt başlığı. Yukardaki fotoğraf da bugünkü spontane konseptimin aynası. "Ojem tam düzgün olmadı mı acaba?" kaygısı taşırken flaş patladı yüzüme. İçimdeki bluz ipek, önü ve arkası farklı. Arkası dümdüz mavi, ortasındaki şerit çiçekli. Tam tersi yani. Aslında bu çiçekli kısım arkası ama ben üstüme hırka giyeceğim için heba olsun istemedim güzelim çiçek deseni ve güzelim nar çiçeği rengi. Hırkam ise aynı saks mavisinden, salaş, bosbol bir şey. Arkasından bir şerit düğme detayı geçiyor. İçimdeki bluz günlük değil pek; biraz şık bir şey. O yüzden merserize hırkayla yumuşatmak istedim. O bluzun bir de kendi kemeri var, aynı materyalden yapılmış, onu da dolayıverdim belime. İkisi de kendi mağazamızdandı.





    Neyse atladık, gittik en sonunda İstinye Park'a. Ben "Nasılsa içeride olacağız." diyerek çok kalın mont, kaban falan almadım üstüme. Üzerimdeki leopar desenli gibi, deseni biraz silik pançoyu aldım. Deseninin biraz silik olması işime geliyor aslında çünkü biraz iddialı bir şey, kürklü falan. Ayrıca, leopar çok tehlikeli desen, abartısı rezil eder cinsten. Bu pançomu da kendi mağazamızdan almıştım.



   Bir de, son zamanlarda farkettim ki; çoğu montumun kolları yarım. O yüzden, ben de bu sene kıvrılabilen eldivenlere yüklendim. Yani hani katlıyosun normal, katını açınca uzun eldiven. Resimdeki hardal sarısı eldivenleri de bu sebeple, yine kendi mağazamızdan aldım. Bordosu falan da vardı, o da bir dahaki sefer artk.

























    Yavaştan detaylara girmeye başlamışken, laptop çantamı es geçmeyim. Pupa'dan almıştı erkek arkadaşım, Akmerkez'dekinden. New York aşkı olduğu için içimde bu temayı seçmiştim. Siyah/beyaz ama jarse kumaşı, o yüzden tayt gibi yapışıyo laptop'a. Bunun dışında, bir de "Case Logic"in kazak gibi, dışı yün ve desenli bir çantası vardı. Yeni laptop çantaları arayanlar olursa bakabilirsiniz.





    Bugün başka işlerim de olduğu için çok fazla ağır takılar taşımak istemedim. İnce bileklikler ve de saat, birkaç yüzük, bir de küpeler yetti bana. Resimdeki küpeler kırmızı, damla taş. Annemin dolabından yine. Çok abartılı da değil; daha zarif diğer küpelerime nispeten.




    Bilekliklere gelince, saatim yine çok eski. Ama normal bir saatten değişik ve aynı zamanda bileklik görünümünde olduğu için çok seviyorum. Bir de kırmızı! İstersen saat kısmını klipsten ayırıp sırf bileklik olarak da kullanabiliyorum; ama o zaman marka göstermek için takıyormuşum gibi hissediyorum, rahat edemiyorum. Diğer bilekliklerimin hepsi annemin hediyesi, Nişantaşı'ndaki Ag Silver'dan. Özellikle kırmızı ve siyah olanı ne giyersem giyeyim takıyorum.


 
   Yüzüğüm de yine kırmızı taşlı, gümüş. Kocaman. Annemin kendi tasarımı bu yüzük. İlerde paylaşcağım pek çok yüzük gibi. Ben de seve seve takıyorum. Bu sırada, eldiven giydiğinizde yüzükler sıkıntı yaratabiliyor, hele benim gibi büyük yüzük seviyorsanız. Ben direk eldivenimin üstüne takıyorum. Muhtemelen en başta gözünüz alışmayacak, sevmeyebilirsiniz; ama zamanla daha güzel, orijinal geliyor insana.




  Makyajla alakalı da; bugün hergün kullandığım ürünleri kullandım yine. Ama göz kalemi konusunda bir farklılık yaptım. Giydiklerim içerisinde en göz alıcı renk nar çiçeği. Ben de nar çiçeği göz kalemi kullanmak istiyorum; ama onu tek sürünce hastalıklı gibi duruyor. O yüzden alt kısmına kahverengi göz kalemi çektim, üstüne de ince bir şerit nar çiçeği eye-liner sürdüm. Flormar'da var tam bu renk isteyenlere. Bu olayı siyah üzerine parlak/metalik yeşille ya da saks mavisi-nar çiçeği kombinasyonuyla yapınca da çok güzel oluyor. Ben bugün rimelimi saks mavisi sürdüğüm için kahve-nar çiçeği kombinasyonunu seçtim.


 

    Ayakkabılara gelince, Hotiç'ten aldığım lacivert süet ayakkabılarımı giydim. Artık işlisi, süslüsü falan her yerde satılıyor ama bu daha maskulen ve orijinal duruyor, daha çok beğeniyorum ben. Hava yağışlı olmadığından bot yerine ayakkabı tercih ettim; ama yine de konç giymeyi ihmal etmedim. Hem mevsime daha uygun duruyor, hem de tayt altında düz taban ayakkabı için uygun kıyafetler değil diye düşündüm.


























    Bir tavsiyem daha var. Şu zamana kadar hiçbir süet ayakkabısını doğru dürüst kullanamamış biri olarak işin sırrını buldum. Bu ayakkabıyı alırken bana verdikleri süet koruma spreyi ve fırçası ayakkabılarımın ömrünü uzattı. Dışarı çıkarken giydiğimde uyguluyorum. Ben Hotiç'ten aldım; ama piyasada satılıyordur sanırım. Yalnız üşengeçlik oluyor çıkarken, üşenmeyin, yapın. Daha yeni hissedeceksiniz.







    Son olarak da blogumdaki eksiklikleri gidermeye çalışırken ki heyecanımı yakalayan bir fotoğrafı koymak istedim. Yanında da Zebra Mocha'mı içiyorum, ekstra vanilya şuruplu!

    Bir şey daha eklemek istedim bitirmeden. Cem Yılmaz'ın bu gösterisini 2 defa canlı izleme fırsatı bulan şanslılardan olmama rağmen, filmi çıktı ilk gün gittim heyecanla. Uyarmak istedim: Bir süre gitmeyin! Çünkü sinema ortamında insanlar çıldırdı, tepinenler, koltukları sallayanlar falan... Çok rahatsız oldum ben, eğlenemedim tam. Bu tipler biraz eksilince daha kaliteli bir seyir keyfi olacaktır tabii. İzlemeyen varsa diye tavsiye etmek istedim.

Herkese mutlu haftasonları!



1 comment :

  1. hırkaya ve monta çok bayıldım.. bağımlısı oldum bu blogunn... =)

    ReplyDelete