Merhabalar!
Bugün o kadar yoğun bi gündü ki benim için. Oturup uzuuun, uzuuun müziğimi dinleyip hazırlanamadım bile. O yüzden hızlı bir yazı yazacağım; ama Fonda müziğimiz eksik olmasın yine de. Bugün en çok duyduğum, tesadüfen her yerde çalan bir şarkı... Şarkıya buradan ulaşabilirsiniz. Benim gibi herkesin son zamanlarda çok duyduğu bir şarkı. Hatta bıkmış bile olabilirsiniz belki. :) Öyleyse iyi eğlenceler!
Feel the Winter!
Selam herkese!
Şu an geç keşfettiğim bir application'ın sefasını sürmekteyim: TuneIn Radio! Android'de de, Apple Store'da da var olan bu uygulama binlerce radyo kanalına bir yerden ulaşmanızı sağlıyor. Ben şu an ne mi dinliyorum? ITU Radyo Jazz/Blues. Siz de bu radyoyu dinlemek için buraya tıklayın. "Yok efendim, ben başka şey isterim!" derseniz tüm dünya radyoları TuneIn ile önünüze serilmiş durumda!
Şu an huzurlu bir manzara karşısında oturmuş yazıyorum bu yazıyı. Manzarayı görmek isterseniz, ona da burdan ulaşabilirsiniz. Fotoğrafa baktıkça tam da duruma uygun giyinmiş olduğumu gördüm. Kar yağıyor dışarda çünkü.
Şu an geç keşfettiğim bir application'ın sefasını sürmekteyim: TuneIn Radio! Android'de de, Apple Store'da da var olan bu uygulama binlerce radyo kanalına bir yerden ulaşmanızı sağlıyor. Ben şu an ne mi dinliyorum? ITU Radyo Jazz/Blues. Siz de bu radyoyu dinlemek için buraya tıklayın. "Yok efendim, ben başka şey isterim!" derseniz tüm dünya radyoları TuneIn ile önünüze serilmiş durumda!
Şu an huzurlu bir manzara karşısında oturmuş yazıyorum bu yazıyı. Manzarayı görmek isterseniz, ona da burdan ulaşabilirsiniz. Fotoğrafa baktıkça tam da duruma uygun giyinmiş olduğumu gördüm. Kar yağıyor dışarda çünkü.
"MaviBordo"
Merhaba herkese,
Dün akşam aklımda olmayan bir film izledim tesadüfen: "We Need to Talk About Kevin". Aslında bu yazıya film dahil etmeyecektim; ama bu filmden bahsetmeden geçemem. İzlediğim en güzel filmlerden biri oldu. IMDB bilgisine buradan ulaşabilirsiniz. Filmin soundtrackleri çok güzel, belki de filmi güzel kılan şey onlardı benim için. O yüzden beni en etkileyen sahnelerde çalan şarkıyı dinleyin istedim. Şarkıya buradan ulaşabilirsiniz.
Bundan sonrası yine ben'li fotoğraflar, iyi eğlenceler, iyi okumalar! :)
Dün akşam aklımda olmayan bir film izledim tesadüfen: "We Need to Talk About Kevin". Aslında bu yazıya film dahil etmeyecektim; ama bu filmden bahsetmeden geçemem. İzlediğim en güzel filmlerden biri oldu. IMDB bilgisine buradan ulaşabilirsiniz. Filmin soundtrackleri çok güzel, belki de filmi güzel kılan şey onlardı benim için. O yüzden beni en etkileyen sahnelerde çalan şarkıyı dinleyin istedim. Şarkıya buradan ulaşabilirsiniz.
Bundan sonrası yine ben'li fotoğraflar, iyi eğlenceler, iyi okumalar! :)
Trip to Italy: Part II
Herkese güzel pazarlar!
Geçen hafta bu başlığın birincisini yazmıştım. Şimdi ikincisi için oturdum koltuğuma, bir baktım ki İtalya için sadece Milano ve Como kalmış yazabileceğim. Neden bu haftaya bu kadar az şehir ayırdım, neden hepsini geçen hafta bir çırpıda yazmışım bilmiyorum. Herhalde aklımda bu yazıya Paris'i de eklemek vardı; ama eklemeyeceğim. :) O başlı başına bir başka yazının konusu.
Her neyse, çok dolandırmadan mutlu pazarımızın yazı fonuna uygun soundtrack'ini vereyim, yine Dean Martin'den devam edelim. Bugünün şarkısını buraya tıklayıp dinleyebilirsiniz. Hadi başlayalım, iyi eğlenceler! :)
Milano:
Geçen hafta bu başlığın birincisini yazmıştım. Şimdi ikincisi için oturdum koltuğuma, bir baktım ki İtalya için sadece Milano ve Como kalmış yazabileceğim. Neden bu haftaya bu kadar az şehir ayırdım, neden hepsini geçen hafta bir çırpıda yazmışım bilmiyorum. Herhalde aklımda bu yazıya Paris'i de eklemek vardı; ama eklemeyeceğim. :) O başlı başına bir başka yazının konusu.
Her neyse, çok dolandırmadan mutlu pazarımızın yazı fonuna uygun soundtrack'ini vereyim, yine Dean Martin'den devam edelim. Bugünün şarkısını buraya tıklayıp dinleyebilirsiniz. Hadi başlayalım, iyi eğlenceler! :)
Milano:
On the Top of the Mountain!
Merhabalar,
Araya filmsiz bir yazı girdikten sonra, yine bir film anlatacağım bugün önce. Quentin Tarantino'nun son filmi: "Django Unchained". Önce filmin mükemmel soundtracklerinden birini paylaşmak istiyorum. Zaten filmin bütün ruhunu anlatacak size. Buraya tıklayarak dinleyebilirsiniz.
Araya filmsiz bir yazı girdikten sonra, yine bir film anlatacağım bugün önce. Quentin Tarantino'nun son filmi: "Django Unchained". Önce filmin mükemmel soundtracklerinden birini paylaşmak istiyorum. Zaten filmin bütün ruhunu anlatacak size. Buraya tıklayarak dinleyebilirsiniz.
"Az yazı, Çok Fotoğraf"
Selamlar,
Bugün film tavsiyesi ve çok yazı yok.. Sadece güzel bir şarkı, hoşuma giden kıyafetlerim ve az yazı var.
Sürpriz şarkı için buraya tıklayın. İyi eğlenceler!
Bugün film tavsiyesi ve çok yazı yok.. Sadece güzel bir şarkı, hoşuma giden kıyafetlerim ve az yazı var.
Sürpriz şarkı için buraya tıklayın. İyi eğlenceler!
Ezgi in da House!
Merhabalar!!
Dün Oscar adayı filmler izlemeceme "Lincoln" ile devam ettim. Film Abraham Lincoln'ün hayatını anlatıyor. Yani bir kısmını. Ben çok değerli buldum filmi. Yönetmen Steven Spielberg tecrübesi ve yeteneğini konuşturmuş. Film 1800'lü yıllarda geçiyor; ama her anı çok gerçekçi.
Dün Oscar adayı filmler izlemeceme "Lincoln" ile devam ettim. Film Abraham Lincoln'ün hayatını anlatıyor. Yani bir kısmını. Ben çok değerli buldum filmi. Yönetmen Steven Spielberg tecrübesi ve yeteneğini konuşturmuş. Film 1800'lü yıllarda geçiyor; ama her anı çok gerçekçi.
Her Şey Desenliyse N'olmuş?
Selamlar yeniden herkese!
Bu aralar bu senenin Oscar adayı / Altın Küre ödüllülerini izliyorum. Zaten son birkaç yazımda da bunlardan bahsediyorum. Ama bugünkü bir başka...
Bu aralar bu senenin Oscar adayı / Altın Küre ödüllülerini izliyorum. Zaten son birkaç yazımda da bunlardan bahsediyorum. Ama bugünkü bir başka...
Trip to Italy: Part 1
Selamlar!
Önceki yazımda yakında bir seyahate çıkacağımızdan bahsetmiştim. Onunla alakalı işlemleri tamamlamak için evin içini talan ederken şu ana kadar gittiğim tüm yerlerde tuttuğum günlüğü buldum. Okudukça nostaljik anlar yaşadım, sonra da bölüm bölüm yazayım blogumda diye düşündüm. İlk defa başlıyorum seyahat hikayelerime, sıra sıra, fırsat buldukça yazacağım artık. :)
Şimdi en başta İtalya turundan başlayım dedim. Ama onun da hepsini birden yazarsam çok uzun olacak diye bugün için yalnızca Roma, Floransa, Venedik ve Pisa'yı yazacağım. Umarım siz de okurken eğlenirsiniz. :)
Bu sırada tüm İtalya gezimiz boyunca kulağımda Dean Martin vardı. Mutlaka dinlemelisiniz siz de okurken. Bulunduğunuz yerde anında İtalyan havası esecek. (Şarkıya buradan ulaşabilirsiniz.)
Roma:
Kızların Sinema Çıkarması
Selamlar herkese!
Bu aralar işim gücüm çok yok; ama yakın zamanda bir seyahate gitmeyi planlıyoruz, onun hazırlıkları kafamı çok yoruyor. Bir de, evime döneceğim. İstanbul'u bırakma hazırlıkları yapıyorum. Bu kafa yoğunluğu içinde bir arkadaşımla fırsat bulduk da çok merak ettiğimiz Oscar'a aday "Silver Linings Playbook"a gittik. (Filmin IMDB bilgisine buradan ulaşabilirsiniz.)
Ezgi & Ezgi
Merhaba herkese,
Bu yazıyı yazarken mumlarımı yaktım, çok da güzel bir Soundtrack albümü koydum: Mad Men'in. Benim için yeri ayrı bu dizinin... Fazla büyüleyici ya da beni çok büyüledi. Tam şu anda Jack Jones - Wives and Lovers çalıyor. Buraya tıklayarak siz de dinleyip keyfime ortak olabilirsiniz. Bu Mad Men albümleri insanı birden başka bir yere götürüyor, bir sürü çeşidi var, bendeki iki CD'li olanı. Birini edinmenizi tavsiye ederim.
Bir de bu yazıyı bitirdikten sonra koleksiyonumdaki eski Woody Allen filmlerimden biriniz izleyim dedim. Ben çok severim Woody Allen'ı; ama eski filmlerini. Yenileri de seviyorum tabii ki ama eskilerin yeri başka. Sanırım bu kadar sevmemin sebebi benim tarzımda işler yapmış olması. Mesela; filmlerin bir müzik, şehir, tasarım temelinde işlenmesi ve bir temanın -genellikle şehirlerin- öne çıkması benim bu blogu yazarken bir şarkıya ya da filmle harmanlamama benziyor. Belki bilinçaltımda Woody Allen vardır.
Bu yazıyı yazarken mumlarımı yaktım, çok da güzel bir Soundtrack albümü koydum: Mad Men'in. Benim için yeri ayrı bu dizinin... Fazla büyüleyici ya da beni çok büyüledi. Tam şu anda Jack Jones - Wives and Lovers çalıyor. Buraya tıklayarak siz de dinleyip keyfime ortak olabilirsiniz. Bu Mad Men albümleri insanı birden başka bir yere götürüyor, bir sürü çeşidi var, bendeki iki CD'li olanı. Birini edinmenizi tavsiye ederim.
Bir de bu yazıyı bitirdikten sonra koleksiyonumdaki eski Woody Allen filmlerimden biriniz izleyim dedim. Ben çok severim Woody Allen'ı; ama eski filmlerini. Yenileri de seviyorum tabii ki ama eskilerin yeri başka. Sanırım bu kadar sevmemin sebebi benim tarzımda işler yapmış olması. Mesela; filmlerin bir müzik, şehir, tasarım temelinde işlenmesi ve bir temanın -genellikle şehirlerin- öne çıkması benim bu blogu yazarken bir şarkıya ya da filmle harmanlamama benziyor. Belki bilinçaltımda Woody Allen vardır.
Smart Phone Wars: Apple vs. Samsung
Merhaba,
Bu sıralar erkek arkadaşımla aramızda çok hararetli tartışmalara sebep olan bir konu var: Telefonlarımız! Çünkü ben bir - iki ay önce beni bin türlü karın ağrısına sokan aptal Blackberry'mden kurtulup Samsung Galaxy SIII almıştım, o da geçenlerde artık saçmalamasının en son sınırına gelen Blackberry'sini bırakıp Iphone 5 aldı. O gün bu gündür sürekli "Yok efendim senin telefonun daha kötü, hayır, benimki daha iyi!" diye çekişiyoruz. (Burada bir açıklama yapmak istedim Blackberry kullanıcıları için, kimse üstüne alınmasın, sizin Blackberry'ler sorunsuz olabilir tabii ki, sadece bizimkiler sürekli bozuktu.)
Her neyse, biz böyle çekişirken canımıniçi bir arkadaşım da dedi ki: "E bu konu zaten merak ediliyor, siz de canlı örnek kullanıcılarısınız, neden yazmıyorsun blogda?". Hemen yazmaya koyuldum, anlatacak çok şeyim var.
Bu sırada siz de hemen sol taraftaki ankete katılıp bir oy verin, bakalım sizin fikriniz ne?
Bu sıralar erkek arkadaşımla aramızda çok hararetli tartışmalara sebep olan bir konu var: Telefonlarımız! Çünkü ben bir - iki ay önce beni bin türlü karın ağrısına sokan aptal Blackberry'mden kurtulup Samsung Galaxy SIII almıştım, o da geçenlerde artık saçmalamasının en son sınırına gelen Blackberry'sini bırakıp Iphone 5 aldı. O gün bu gündür sürekli "Yok efendim senin telefonun daha kötü, hayır, benimki daha iyi!" diye çekişiyoruz. (Burada bir açıklama yapmak istedim Blackberry kullanıcıları için, kimse üstüne alınmasın, sizin Blackberry'ler sorunsuz olabilir tabii ki, sadece bizimkiler sürekli bozuktu.)
Her neyse, biz böyle çekişirken canımıniçi bir arkadaşım da dedi ki: "E bu konu zaten merak ediliyor, siz de canlı örnek kullanıcılarısınız, neden yazmıyorsun blogda?". Hemen yazmaya koyuldum, anlatacak çok şeyim var.
Bu sırada siz de hemen sol taraftaki ankete katılıp bir oy verin, bakalım sizin fikriniz ne?
Life of Me!
Herkese koskoca selam!
Bugün var olan tek finalim bitti, biz de kutlamaya karar verdik. Malum, Oscar adayları açıklandı, ben kurtlandım izleyemediğim filmlere. En başta da, arkadaşlarımın ve twitter camiasının tavsiyeleri sebebiyle "Life of Pi"yi merak ediyordum, daha finale girmeden biletleri aldım o yüzden, iyi ki de öyle yapmışım, herkes bencileyin Oscar adayı filmlere abanmış, sonrasında hiç yer yoktu. Aman diyim kontrol edip gidin, hayal kırıklığı olmasın sonra. Neyse, Life of Pi tam 11 dalda Oscar'a aday, zaten eğer önceden de takip eden varsa, tam Academy'nin seveceği türden bir film olmuş. Hikaye çok sevecen; ama beni daha çok büyüleyen görsel ve işitsel ögeler oldu. Daha fazla bahsetmeyeyim, mutlaka gidin, görün. Zaten sinemada izlenmesi gereken o büyük yapımlardan, renkeler falan bir acayip. Buraya tıklayıp direk filmin IMDB kaydını inceleyebilirsiniz.
Bugün var olan tek finalim bitti, biz de kutlamaya karar verdik. Malum, Oscar adayları açıklandı, ben kurtlandım izleyemediğim filmlere. En başta da, arkadaşlarımın ve twitter camiasının tavsiyeleri sebebiyle "Life of Pi"yi merak ediyordum, daha finale girmeden biletleri aldım o yüzden, iyi ki de öyle yapmışım, herkes bencileyin Oscar adayı filmlere abanmış, sonrasında hiç yer yoktu. Aman diyim kontrol edip gidin, hayal kırıklığı olmasın sonra. Neyse, Life of Pi tam 11 dalda Oscar'a aday, zaten eğer önceden de takip eden varsa, tam Academy'nin seveceği türden bir film olmuş. Hikaye çok sevecen; ama beni daha çok büyüleyen görsel ve işitsel ögeler oldu. Daha fazla bahsetmeyeyim, mutlaka gidin, görün. Zaten sinemada izlenmesi gereken o büyük yapımlardan, renkeler falan bir acayip. Buraya tıklayıp direk filmin IMDB kaydını inceleyebilirsiniz.
Green Lantern / Green Jacket
Oscar adayları açıklandı! Ben de koleksiyonumdaki Oscarlı filmleri baştan izleme kararı aldım. Wall Street'le başladım bu işe. Michael Douglas en iyi erkek Oscar'ını almış bu filmle. E almalıymış da zaten. Çok ağır bir konu olmasına rağmen ful konsantrasyon izledim ikinci defa izlememe rağmen. Henüz izlemediyseniz ve Michael Douglas, Charlie Sheen severseniz yumulun filme. 2.si de çekildi 2010'da; ama o bunun gibi iyi değil.
Film para üzerine dönüyor, yemyeşil, herkes Wall Street adamı, herkes takım elbiseli. Ben de bugün ceket giymek istedim bu yüzden. Hem de yeşil ceketimi.
Filmim "Wall Street", dvd kapağı bile yeşil, ceket yeşil, takılar yeşil detaylı, portföy cüzdanım yeşil. Normal giyindiğimden biraz daha fazla ofis tipi gibi bugün.
Film para üzerine dönüyor, yemyeşil, herkes Wall Street adamı, herkes takım elbiseli. Ben de bugün ceket giymek istedim bu yüzden. Hem de yeşil ceketimi.
Filmim "Wall Street", dvd kapağı bile yeşil, ceket yeşil, takılar yeşil detaylı, portföy cüzdanım yeşil. Normal giyindiğimden biraz daha fazla ofis tipi gibi bugün.
Woman in RED!
Herkese merhaba!
Dışarda kar yağıyor, hep her yer bembeyaz. İstanbul yaşamaya çalışırsan seni çileden çıkartmaya programlandı. O yüzden evdeyim, gece ışıklar kapalıyken bile aydınlık olan havanın tadını çıkarıyorum. Ve çok mutluluk veren bir şarkı dinliyorum. (Buradan dinleyebilirsiniz, bence dinlemelisiniz.:))
Bugün çok yazı yazmayacağım, daha çok fotoğraf koyacağım. Hava, konuşmaktan çok, izlemeyi gerektiriyor sanki. Herkese iyi eğlenceler!
Dışarda kar yağıyor, hep her yer bembeyaz. İstanbul yaşamaya çalışırsan seni çileden çıkartmaya programlandı. O yüzden evdeyim, gece ışıklar kapalıyken bile aydınlık olan havanın tadını çıkarıyorum. Ve çok mutluluk veren bir şarkı dinliyorum. (Buradan dinleyebilirsiniz, bence dinlemelisiniz.:))
Bugün çok yazı yazmayacağım, daha çok fotoğraf koyacağım. Hava, konuşmaktan çok, izlemeyi gerektiriyor sanki. Herkese iyi eğlenceler!
Şehri Lezzetli Kullanma Kılavuzu
Herkese selam!!!
Geçen hafta sporda bisiklet çevirirken, açlıktan gözümün önünde sevdiğim yemekler dolanmaya başladı. Oradan bir sandviç, buradan bir tatlı derken kafamda birden favori listelerim belirdi. Sonra ben de düşündüm, taşındım ve herkesin midesinin bayram edeceği bir yazı fikri geliştirdim.
Aslında fikrim çok basit. Ne zaman bir restorana ya da bir cafeye gitsek, normalin/spesyalin dışı, yeni, denenmemiş ne varsa sipariş etmek benim huyum. Hep yeni olsun, yeni bir şey deneyeyim isteği... Bir de boğazıma çok düşkün olup bunun uğruna yedi düvel gezmişliğimi de etrafımdaki insanlar bilirler. Ben de; bu özelliğimden nimetlenip her zaman gittiğimiz restoranların risk alınmayıp denenmemiş yiyecek ve içeceklerinden bahsedeceğim. "Yeni bir yer keşfettim." gibi değil de, zaten bilinen bir yerde keşfedilmiş yeni bir şey gibi. Yeni keşfettiğim yerler de ileriki yazıların konusu olarak İstanbul Life dergilerimin içindeki postitlerde beklemede.
Hamiş: Bu listedeki her şeyi denemiş de olabilirsiniz tabii ki, ben etrafımda yaptığım küçük çaplı kamuoyu yoklaması sonucu oluşturdum.
Aşağıya listeyi yazmadan önce bir şey daha belirtmek istedim: Bu restoran ve kafelerin çoğu artık Türkiye'nin pek çok şehrinde var; ama aralarında sadece İstanbul'da olanlar da mevcut.
1. Mado: "Mado'da ne yenir?" sorusunun cevabı tatlı bir şeyler içeriyor genel olarak. E çünkü yeni yeni yemek işine girdi Mado, "Maksimum su böreği ya da sandviç falan "dedi bu soruyu sorduğum insanlar da. Ama Mado'nun bir mantısı var dillere destan, bir de kurutulmuş dolma tabağı ki asıl onu tek geçerim. Ben ki hayatımı iyi kebapçı bulmaya adamışım, kebap yanındaki her türlü kuru dolmayı yutmuşum; hiçbir yerde bu kadar güzel, acısı, ekşisi iyi ayarlanmış, dolmalık biberleri bu kadar yumuşacık dolma yemedim. Gözlerim doluyor düşündükçe! Mantısı da bayağı iddialı diyebilirim. Bunda yoğurt altta, mantı üstte. Yoğurdu bile bir başka... Ama bazı Mado'lar girişmiş bu ağır yemek olayına. Etiler ve Emirgan Mado mesela.
Geçen hafta sporda bisiklet çevirirken, açlıktan gözümün önünde sevdiğim yemekler dolanmaya başladı. Oradan bir sandviç, buradan bir tatlı derken kafamda birden favori listelerim belirdi. Sonra ben de düşündüm, taşındım ve herkesin midesinin bayram edeceği bir yazı fikri geliştirdim.
Aslında fikrim çok basit. Ne zaman bir restorana ya da bir cafeye gitsek, normalin/spesyalin dışı, yeni, denenmemiş ne varsa sipariş etmek benim huyum. Hep yeni olsun, yeni bir şey deneyeyim isteği... Bir de boğazıma çok düşkün olup bunun uğruna yedi düvel gezmişliğimi de etrafımdaki insanlar bilirler. Ben de; bu özelliğimden nimetlenip her zaman gittiğimiz restoranların risk alınmayıp denenmemiş yiyecek ve içeceklerinden bahsedeceğim. "Yeni bir yer keşfettim." gibi değil de, zaten bilinen bir yerde keşfedilmiş yeni bir şey gibi. Yeni keşfettiğim yerler de ileriki yazıların konusu olarak İstanbul Life dergilerimin içindeki postitlerde beklemede.
Hamiş: Bu listedeki her şeyi denemiş de olabilirsiniz tabii ki, ben etrafımda yaptığım küçük çaplı kamuoyu yoklaması sonucu oluşturdum.
Aşağıya listeyi yazmadan önce bir şey daha belirtmek istedim: Bu restoran ve kafelerin çoğu artık Türkiye'nin pek çok şehrinde var; ama aralarında sadece İstanbul'da olanlar da mevcut.
1. Mado: "Mado'da ne yenir?" sorusunun cevabı tatlı bir şeyler içeriyor genel olarak. E çünkü yeni yeni yemek işine girdi Mado, "Maksimum su böreği ya da sandviç falan "dedi bu soruyu sorduğum insanlar da. Ama Mado'nun bir mantısı var dillere destan, bir de kurutulmuş dolma tabağı ki asıl onu tek geçerim. Ben ki hayatımı iyi kebapçı bulmaya adamışım, kebap yanındaki her türlü kuru dolmayı yutmuşum; hiçbir yerde bu kadar güzel, acısı, ekşisi iyi ayarlanmış, dolmalık biberleri bu kadar yumuşacık dolma yemedim. Gözlerim doluyor düşündükçe! Mantısı da bayağı iddialı diyebilirim. Bunda yoğurt altta, mantı üstte. Yoğurdu bile bir başka... Ama bazı Mado'lar girişmiş bu ağır yemek olayına. Etiler ve Emirgan Mado mesela.
Arkeolojik Çalışma: Indiana Jones
Herkese güzel haftalar!
Benim hergün biraz daha büyüyen bir DVD koleksiyonu yapmaya çalıştığımı evime gelen/giden arkadaşlarım bilir; zaten bu yazılarımda da belli oldu belki biraz. Kardeşim bana evime ilk taşındığımda 20 DVD'lik James Bond box set almıştı. Geçenlerde doğum gününde, biz de ona Indiana Jones box set aldık buna karşılık. Indiana Jones'u televizyondan, azıcık falan da olsa herkes izlemiştir sanırım. Ama hafta sonu arka arkaya patlatınca filmleri, tarzınız da etkileniyor o gün için bile olsa.
Neyse fazla dağıtmayayım, siz buradan gaza getirecek soundtrack'i açadurun, bir yandan da yazıyı okuyun. İyi eğlenceler!
Dosya: Casual Friday!
Haftanın -bence- en güzel öğleden sonrasından herkese merhaba!
Yılbaşı geldi geçti, bizim finaller falan derken iyice günler, aylar şaştı. Hepimizde bir atalet... O yüzden ben de bugünkü yazı akışımı biraz değiştireyim istedim. Hem ortam değişikliği yaratmış olurum, hepimize daha iyi gelir.
Ama ondan önce bir video izlemenizi rica ediyorum. Rihanna'nın Victoria's Secret defilesindeki "Diamond"ını. (Buradan izleyebilirsiniz.) Muhtemelen pek çoğunuz izlemiştir zaten; ama ben defalarca izlesem de doyamadım ki ben çok az şarkısını bilir ve çok az severim. Bu şarkıdan da ilk başta nefret etmiştim; ta ki bu şovu izleyene kadar. Çünkü, ortada o kadar güzel model varken enerjisi, ışığı öyle bir etkiledi ki beni, televizyona kitlendim. Giydiklerini ne kadar yazsam yetmez, bayıldım. Gözlüğüne, elbisesine, saçına, başına... O yüzden mutlaka izleyin videoyu; bir daha, bir daha...
Hamiş: Ayrıca bir de podyumda catwalk yapmış ki... O videoya da buradan ulaşabilirisiniz. 3.20'den sonraki kısım bahsettiğim. Adriana Lima'nın, Justin Bieber'ın ağzını açık bırakmış.
Şimdi, dedim ya biraz akışı değiştireceğim bu yazı için diye, biraz ordan burdan olacak fotoğraflar, yazının konusu falan. Daha spontane bir şey yapmak istedim. Öyle de oldu, bir fikir üzerine yola çıktık, günün sonunda Cem Yılmaz'ın filmine gidip döndük.
Yılbaşı geldi geçti, bizim finaller falan derken iyice günler, aylar şaştı. Hepimizde bir atalet... O yüzden ben de bugünkü yazı akışımı biraz değiştireyim istedim. Hem ortam değişikliği yaratmış olurum, hepimize daha iyi gelir.
Ama ondan önce bir video izlemenizi rica ediyorum. Rihanna'nın Victoria's Secret defilesindeki "Diamond"ını. (Buradan izleyebilirsiniz.) Muhtemelen pek çoğunuz izlemiştir zaten; ama ben defalarca izlesem de doyamadım ki ben çok az şarkısını bilir ve çok az severim. Bu şarkıdan da ilk başta nefret etmiştim; ta ki bu şovu izleyene kadar. Çünkü, ortada o kadar güzel model varken enerjisi, ışığı öyle bir etkiledi ki beni, televizyona kitlendim. Giydiklerini ne kadar yazsam yetmez, bayıldım. Gözlüğüne, elbisesine, saçına, başına... O yüzden mutlaka izleyin videoyu; bir daha, bir daha...
Hamiş: Ayrıca bir de podyumda catwalk yapmış ki... O videoya da buradan ulaşabilirisiniz. 3.20'den sonraki kısım bahsettiğim. Adriana Lima'nın, Justin Bieber'ın ağzını açık bırakmış.
Şimdi, dedim ya biraz akışı değiştireceğim bu yazı için diye, biraz ordan burdan olacak fotoğraflar, yazının konusu falan. Daha spontane bir şey yapmak istedim. Öyle de oldu, bir fikir üzerine yola çıktık, günün sonunda Cem Yılmaz'ın filmine gidip döndük.
Red Blooded Woman: "Bu Sefer Rengarenk!"
Selam!
Yılbaşı gecesi, eğlence öncesi evde takılırken bir film izleyim dedim. Baktım, baktım, yeni bir şey bulamadım, bari Milk'i izleyim dedim. Daha önce izlemiştim; ama ordan, burdan, bölük pörçüktü hep. Belli sahneler var aklıma; ama filmin tamamını hatırlayamıyorum falan. Neyse, izledim; sonra oturdum, iki saat kurdum, düşündüm kafamda; "Harvey Milk neler yapmış, nasıl yani ya?" diyerek? Kafamın içinde filme dair pek çok soru ve heyecan var; ama bundan da öte Harvey Milk'e imrendim, mutlu oldum ve bana da ilham verdi, umut, heyecan verdi her şey için. Sonra da zaten içimden gökkuşağı gibi giyinmekten başka bir şey gelmedi. Siz okurken de, buradan enstrumantal bir versiyonunu paylaşıyorum. Kafanız dinlensin, mutlu etsin.
Starbucks'ı Kişiselleştirin!
2013'ten merhaba herkese!
Bu blogu açmadan önce de, bir sürü arkadaşıma hevesle anlattığım bir Starbucks olayı var ki çok uzun zamandır kafamda. Belki zaten farkındasınızdır ya da uyguluyorsunuzdur kendi içeceklerinize; ama benim birazdan anlatacağım olayı paylaştığım insanlar pek haberdar değildi. O yüzden ben de yazmak istedim buraya, "Fun" kısmıma destek olsun, sizleri de eğlendirsin diye.
Bu blogu açmadan önce de, bir sürü arkadaşıma hevesle anlattığım bir Starbucks olayı var ki çok uzun zamandır kafamda. Belki zaten farkındasınızdır ya da uyguluyorsunuzdur kendi içeceklerinize; ama benim birazdan anlatacağım olayı paylaştığım insanlar pek haberdar değildi. O yüzden ben de yazmak istedim buraya, "Fun" kısmıma destek olsun, sizleri de eğlendirsin diye.
-
▼
2013
(
88
)
-
▼
January
(
20
)
- "Altın Sarısı!"
- Feel the Winter!
- "MaviBordo"
- Trip to Italy: Part II
- On the Top of the Mountain!
- "Az yazı, Çok Fotoğraf"
- Ezgi in da House!
- Her Şey Desenliyse N'olmuş?
- Trip to Italy: Part 1
- Kızların Sinema Çıkarması
- Ezgi & Ezgi
- Smart Phone Wars: Apple vs. Samsung
- Life of Me!
- Green Lantern / Green Jacket
- Woman in RED!
- Şehri Lezzetli Kullanma Kılavuzu
- Arkeolojik Çalışma: Indiana Jones
- Dosya: Casual Friday!
- Red Blooded Woman: "Bu Sefer Rengarenk!"
- Starbucks'ı Kişiselleştirin!
-
▼
January
(
20
)