Bugün sabah kalktık, bir de baktık ki dünkü mis gibi havadan eser yok. Kışı hissettik yine. Zaten içimden renkli giyinmek hiç gelmemişken, bir de kardeşimle sabah kahvaltıda; "Geçen sene bu zamanlar Ejderha Dövmeli Kız'a gitmiştik, ne de iyiydi, hoştu yeeaa" diye geyik yapınca kendimi iyice Lisbeth Salander (Ejderha Dövmeli Kız'ın kendisi) modunda hissettim.
Filmine bayıldığım, kitaplarının da hepsini okuyup sevdiğim Millenium serisinin uğrunda, Stockholm'lerde Millennium turlarına bile çıkmışlığım var. Bu sabah da, İsveç'teyken sürekli dinlediğim müzik vardı kulağımda. Son ses dinlerken bir taraftan da hazırlandım. Zaten şarkı da filmin soundtrack'i. Buradan dinleyebilirsiniz. :)
Havanın bu kadar ağır olduğu, sürekli yağmur yağdığı bir günde, ben de biraz daha ağır bir parfüm tercih ettim. Michael Kors, zaten normalde çok fazla kullanmadığım, özel gecelerde falan sıktığım bir koku, zira gerçekten günlük bir koku değil pek. Ama bugünüme yakıştı.
Tabii ki Lisbeth Salander da olsam abartılı detaydan ve takılardan da vazgeçmezdim. Kazağım zaten zımba deryası, iki sene önce almıştım; şimdiki piyasa değeri çok daha yüksektir herhalde bu zımba manyaklığı yaşadığımız günlerde. Bu tarz giyinirken penye tayt biraz hafif kaçabiliyor, o yüzden ben jarse taytın her rengini olağan bir parlak giyinme durumuna karşı stokluyorum.
Allık çok tercih ettiğim bir şey değil; ama ruj önemli. Ben; "Bu kadar gotik gözükünce kırmızı ruju da sürüvereyim." dedim ki en azından biraz renk katsın yüzüme. Bir de bugün saçlarımı toplamayı tercih ettim, yüzüm bu kadar ortaya çıkınca kırmızı ruju yakıştırıyorum kendime. Ojelerim de yine rujumun tonunu yakalayan bir kırmızı, yine mat.
Bu gün de eye-liner'ı uzatırken kendime zor hakim olduğum günlerden biri...
Kazağım da, yakam da loş ışıkta parıldıyor! Ben de seçim aşamasında birlikte uyumlarını sevmiştim ama şu an daha çok yakıştırdım. Bu sırada, bu tarz yakaları her yerden bulabilirsiniz sanırım artık, bana annem ve babam kendi mağazamızdan yılbaşı hediyesi olarak getirmişler, hemencecik de taktım. :)
Küpelerimi de lise sonda iken almıştım, o günden bugüne hala severek takıyorum, hem siyah detaylı, hem gümüş kaplama olduğu için kimbilir kaç günün kurtarıcısı olmuştur.
Aksesuarlarımın çoğunu yine annemden aldım diyebilirim. Bu konuda çok şanslıyım sanırım. Yüzüklerimin ikisi de annemden, kendi tasarımı. Sol elimdeki beyaz taşlı, uzun yüzük aslında 2 tane. Üst üste 2 tanesini birden taktım yani. Sağ elimde de, siyah taşlı ve yine kalın bir yüzük var. Yüzüklerimi yakama uydurayım diye onları da parlak taşlı olanlardan seçtim.
Bilekliklerimden en arkadaki, kalın, siyah olanı bu yaz Çeşme'den aldım. Gördüğüm anda vurulduğum, aslında çok basit materyalden yapılmış; ama bence çok şık duran bir bileklik. Diğerlerinin hepsi annemin önceki gelişinde getirdiği hediyeleri.
Saatin ise kadranı beyaz mermerden, kordonu yılan derisi. Epey kıymetli benim için. Yine annemden alıp saatlerimin arasına kattığım, eski bir saat.
Yukardaki rugan postallarımı da 4 sene evvel kendi mağazamızdan alıp hiç giymemiştim. Bu sene de ayağımdan düşürmez oldum ama. Hafif de bir topuğu var ki benim boyumda bir insan için ideal. Tabii bence payetli konçlarla (tozluk) daha da bir güzel oluyor. Bugünkü kıyafetimde de baştan aşağı uyumu ve istediğimi yakalamam da tamamlayıcı oldular. :)
No comments :
Post a Comment