Daha zarif: "Devil Wears Prada"

Selamlar!!

    Herhalde hemen hemen herkes "Devil Wears Prada"yı (Şeytan Marka Giyer) okumuştur ya da en azından izlemiştir. Okurken/izlerken muhtemelen her birimiz bazen Miranda (Merly Streep)'ya gıcık olup, bazen onun gibi olmak, bazen de Andy Sachs (Anne Hathaway)'a acımak ve imrenmek arasında gelip gitmişsizdir. Ben de dün kütüphanemin tozunu alırken indirimden aldığım kitabımı buldum, tekrar okumaya başladım. Bugün de biraz onun etkisinde giyindim sanırım. Yüksek topuklar konuşmuyor tabii ki kitaptaki gibi bende; ama "daha yalın mı olsam yoksa yine abartılı, koca koca takılara tapan Ezgi'yi mi konuştursam?" arasında gidip geldim, tıpkı kitabı okurken bir Miranda'cılık, bi Andy'cilik oynadığım gibi. Buraya tıklayarak filmin trailer'ına ulaşabilirsiniz, okuyacağınız post'un duygusunu daha güzel anlamanız için. :) (maalesef Türkçe altyazılı bulamadım.) Buradan da Alanis Morisette'nin Crazy şarkısına ulaşabilirsiniz ki filmimizin soundtracklerinden biri, bu yazıyı yazarken bana eşlik etmekte.




           Sonuç olarak, bugün diğer günler kadar üst üste takıp takıştırmasam da bir şeylerden vazgeçemedim. İlerleyen satırlarda detaylardan bahsedeceğim; ama önce bugün seçtiğim parfümümden bahsedeyim birazcık. Blu Mediterraneo - Mandorlo sıktım bugün. En çok kullandığım, en sevdiğim, sıkmaya kıyamadığım parfümüm. Günlük kullanımda çok rahat ediyorum ve de üstelik çok kalıcı. Keşke kokusunun da linkini verebilsem "buradan" diye de koklayabilseniz. En yakın parfümeride denemenizi tavsiye ederim, bakalım vazgeçebilecek misiniz? :)


    Makyajımda bu sefer altın rengi far üzerine parlak mavi kalem çektim. Rimelim ise saks mavisi. Aslında siyah bize çok kullanışlı geliyor galiba bu rimel hususunda; ama renkli kullanmaya başlayınca -az siyah giyen bir insan olarak- hiç uyduramaz oldum kendime siyah rimeli. Yine rengarenk olduğum için çok iddialı bir ruj sürmeyim dedim. Nivea çilekli dudak nemlendiricisi sürdüm, az renklendirsin diye. O benim işimi gördü. Zaten çok altın sarısı detay taşırken iddialı ruj biraz alaturka kaçabilir. Ayarı doğru tutturmak lazım.



 


    Gömleğimi yine kendi mağazamızdan almıştım yazın. İpek, hafif tunik gibi, rengarenk bir gömlek. Düğmeleri de altın sarısı ve top şeklinde. Asimetrik deseni de çok hoşuma gidiyor ilk gördüğüm andan beri, daha modern duruyor sağ cephesi ve sol cephesinin farklı desende olması bence. Kolları da istersen katlanabiliyor, böylece yazın da rahat rahat giyiyorum.





    Çizmelerimi de (yine) kendi mağazamızdan getirttim. Arkasında böyle bağcıklar, işlemeler falan daha güzel duruyor bence önünde desen olmasındansa. Zaten sırt dekoltesini de hep daha çok sevmişimdir. Bir de genelde böyle deri çizmelerin ya uzunluğu ya da bacağımı sarışı beni tatmin etmiyor; ya kısa kalıyor, ya fermuar zor kapanıyor falan. O yüzden ideal çizmeyi bulmak biraz zor. Zaten arkasındaki dünya kadar bağcığı gördüğüm an yapıştım mağazada da.




    Ve yine kendimi tutamayıp birkaç da büyük parça bir şeyler taktım. Sağ elimdeki koca yüzüğüm var olan tüm renklerini aldım: bronz, gümüş, altın... Görünce "Ezgi!" diye bağırdı sanki. Ama bu kez öteki elime iki minik, zarif yüzük taktım. Bu sade yavrucakları da Atlas Pasajı'ndan almıştım. Küçük parmağa daha çok yakışıyor bence. Kolumda da gömleğimin sarısına ve turuncusuna uydurduğum iki bilekliğim var. Biri kelepçe gibi, diğeri de "dola dolayabildiğin kadar" bilekliklerden.




    Boynumdaki tasma artık bu gömleğimi giydiğimdeki default aksesuarım haline geldi. Geçen yaz Alaçatı'dan almıştım. Ama herhangi bir gömleğe hava katmak için direk taktığım kolay kolyem. Kulağımdaki Marilyn Monroe küpelerimi de kardeşim hediye almıştı Halep Pasajı'ndan. Türkan Şoraylısı da var. En kısa zamanda onu da alacağım. :)


No comments :

Post a Comment